Capture of jerusalem 1917

Discussions on the final era of the Ottoman Empire, from the Young Turk Revolution of 1908 until the Treaty of Lausanne in 1923.
Post Reply
stevebecker
Member
Posts: 1470
Joined: 01 Jul 2006, 04:04
Location: Australia

Capture of jerusalem 1917

#1

Post by stevebecker » 13 Feb 2017, 01:52

Mates,

It appears there will be some interest in the capture of the city in Dec 1917 during the year and they are after any accounts of soldiers who fought there during that time.

They are after accounts by Turkish soldiers who defended the city during that time.

Do you know of any by these men to remember there service?

Cheers

S.B

Tosun Saral
Member
Posts: 4085
Joined: 02 Nov 2005, 20:32
Location: Ankara/Turkey
Contact:

Re: Capture of jerusalem 1917

#2

Post by Tosun Saral » 14 Feb 2017, 21:11

My recent article which will be published in Düşünce ve Tarih (Ideas and History) in ankara on March 2017 issue IN TURKİSH
hOW WE lOST JERUSALEM (KUDÜS)

İsmail Tosun Saral
KUDÜS NASIL KAYBEDİLDİ?
Kudüs’ün Kaybını Hazırlayan Nedenler : Birü’s-Sebi ve Üçüncü Gazze Muharebesi
Gazze’den Tellü’ş-Şeria’ya kadar olan 30 km uzunluğundaki cepheyi ihtiyatta bulunan 53’ncü Tümen dâhil yirmi bin tüfekten ibaret bir kuvvet savunmaktaydı ve metre başına ancak, iki - üç tüfek düşüyordu. Bu durum, cephenin olağanüstü zayıf olduğunun göstergesiydi. Cepheyi tutan 3’ncü, 6’ncı, 7’nci, 26’ncı ve 54’ncü Tümenlerin her biri gerçekte birer alay kuvvetindeydiler. Bu nedenle, 4’ncü Ordu, 19 Eylül 1917 tarihinde Kress Paşa’nın isteği üzerine, Başkomutanlık Karargâhından her tümene karşılık, her biri üç bin mevcutlu birer ikmal alayının kurularak gönderilmesini talep etmiştir. Ekim ayına kadar birtakım eksikler tamamlanarak 28 Ekim 1917 günü cephe, sağ kanatta, kıyıdan Gazze’ye kadar olan alanda, yerleşim şekline göre 3’ncü, 26’ncı, 53’ncü ve 54’ncü Tümenler; arka kıyıda 7’nci Tümen, merkezde yâni Tellü’ş-Şeria’da 16’ncı ve 24’ncü Tümenler, sol kanatta Birü’s-Sebi’de 27’nci Tümen ve ihtiyatta ise 3’ncü Süvari Tümeni mevzilenerek kurulmuştur. Kurmay Albay İsmet Bey (İnönü) komutasındaki dört bin kişilik 27’nci Tümen zayıf ve çoğu askerinin Arap olmasından ötürü güven vermeyen bir birlikti. Onlara takviye olarak, sadece 3’ncü Süvari Tümeni’nden bin atlı ve yirmi dört top gönderilebilmişti.
Kress Paşa, sol kanadının zayıf olduğunu biliyor, İngiliz taarruzunun doğrudan cepheye yapılacağını düşünüyor ve bu nedenle, tedbirlerini buna göre alıyordu. Türk savunma planına göre Avusturya-Macaristan’ın “Türkiye’deki K.u.k Dağ Obüs Taburu” nun 1/4 ve 2/6 Bataryaları ile, iki toplu “20 numaralı 10‘luk Topçu Bataryası” piyadeyi desteklemek için, en ağır çarpışmaların beklendiği bölgede, yâni Gazze’de mevzilendirildiler.
30 Ekim 1917 günü Gazze’deki Türk siperleri üzerine o ana kadarki en yoğun topçu ateşi başladı. Bu bombardıman sırasında İngilizler birçok defa gaz mermisi de kullandılar. Avusturya-Macaristan birlikleri bu tür bir saldırıya hazır olduklarından gaz maskelerini takarak tehlikeyi kazasız biçimde atlatmışlardır. Ne var ki, siperdeki Türk askerlerinde gaz maskesi yoktu. Bu olumsuzluğa rağmen, iklim, arazi şartları ve İngilizlerin koordinasyon yanlışları Türk askerlerini büyük bir katliamdan korumuştur.
31 Ekim 1917 günü şafakla beraber otuza yakın hafif ve ağır İngiliz bataryası, 27’nci Türk Tümeni tarafından tutulan Vadi üs Sebi ve Birü’s-Sebi’den Halâsî’ye giden yol arasındaki mevzilere ateş açtılar. Bu ateşin desteğiyle iki İngiliz tümeni taarruz için yayılmaya başladı. Kısa süre içinde Avustralya Hafif Süvarileri korumasız Türk mevzilerini aştılar, iki yüz kayıp vermelerine karşılık bin beş yüz esir alarak Birü’s-Sebi’’yi ele geçirdiler. Komutan İsmet Bey (İnönü), bu kargaşa sırasında kaçarak esir düşmekten kurtulmuştur. Birü’s-Sebi’’nin düşmesi Gazze savunucularını zor duruma düşürmüş ve Hebron ile 120 km uzaklıktaki Kudüs yolunu açmıştır.
İngilizler, Gazze’ye 1 Kasım 1917 günü, saat 4’te, donanmayla destekledikleri topçu hazırlık ateşinden sonra üç kolordu ile taarruz ettiler. Bunlar, 20’nci Kolordu (10’ncu, 74’üncü, 60’ncı ve 35’nci Tümenler), 21’nci Kolordu (52’nci, 75’nci ve 54’ncü Tümenler), Çöl Hafif Atlı Kolordusu’dur. (Avustralya Atlı Piyade, Anzac Süvari ve diğer bir Atlı Piyade Tümeni ile Hint Süvari ve Bir Heçinsüvar Tugayı) Bütün bir gün ve gece süren bu yoğun baskı karşısında Gazze’deki ilk Türk hatları bozulduysa da yapılan karşı hücumlarla tehlike giderildi. Avusturya-Macaristan topçu bataryaları gerek İngiliz hücumunun hazırlık safhasında gerekse savunmada çok etkili oldular. İngilizler, 2 Kasım 1917 günü, sabahın erken saatlerinde, Türk savunma hatlarını bir kaç yerden yardılar. Bu nedenle topçu bataryaları geride önceden hazırlanmış mevzie çekilmek zorunda kalmıştır. Böylelikle Kudüs yolu açılmış oldu.
Kudüs’ün Kaybı
7 Aralık 1917 günü 20’nci İngiliz Kolordusu, yoğun yağmur altında, Kudüs’ü savunan 3’ncü Türk Kolordusuna karşı hücuma geçerek kesin ve etkili başarılar elde etti. Sonunda, 9 Aralık 1917’de Türk kuvvetleri geri çekildiği için Kudüs 10 Aralık 1917’de İngilizlerin eline geçti.
Türk Kuvvetleri niçin geri çekildiler? Kudüs niçin savunulmadı?
Kudüs’ün savunulup savunulmayacağı konusu müttefikler arasında hayli münakaşalara neden oldu. Yıldırım Orduları Komutanı Müşir von Falkenhayn, şehrin kesinlikle savaşarak savunulması taraftarı idi. Bazıları da kutsal şehrin savaşılarak savunulması halinde birçok kutsal mabedin yıkılacağını, bununda müttefikler için büyük bir prestij kaybı olacağını söylüyorlardı. Bunlara Avusturya-Macaristan Dışişleri Bakanı Czernin’de katıldı. 19 Kasım 1917’de Büyükelçi Pallavicini’nin de bulunduğu bir toplantıda Sadrazam Talat Paşa’ya yarı şaka yarı ciddi biçimde “Osmanlı Ordusu, Kudüs yerle bir olmadan çekilmelidir” demişti. Buna karşılık, Talat Paşa Kudüs konusunda bir garanti veremeyeceğini söylemiştir. Süreç içinde olumlu bir sonuç alınamayınca Avusturya-Macaristan yetkilileri General Pomiankowski’ye Enver Paşa ile görüşmesini ve Kudüs eğer bir muharebe sonunda harap olursa Avusturya-Macaristan askerlerinin geri alınacaklarını ve askerî yardımın kesileceğini söylemesini istediler. Enver Paşa Kudüs’ün Müslümanlar için Mekke ve Medine gibi kutsal bir şehir olduğunu ve savaşmadan düşmana terk edileceği sözünü verdi. Enver Paşa sözünü tuttu ve Kudüs düşmana savaşmadan terkedildi.
Avusturya-Macaristan topçu yüzbaşılarından Çek Yahudisi Marek Schwartz’ın, sonradan gazeteci-yazar Pierre van Paasen’e anlattığına göre, Cemal Paşa, Avusturya bataryalarının Mescid-i Aksa (Dome of the Rock) üzerine nişan almalarını ve Küdüs’ün yerle bir edilmesini kendisine emretmiştir. Schwartz ise bu tarihî kutsal şehrin tahrip edilmesini gönlü elvermediğinden bu emri yerine getirmeyip toplarını tahrip ederek İngilizlere teslim olmuştur. Van Paasen abartılı yazıları ile tanınan bir yazar olup tevatürü pek kabul görmemekle beraber, onun biyografisini kaleme alan Yahudi yazarlar H. David Kirk ve Beverly Tansey bu iddianın doğruluğunu kitaplarında iddia edince, iddia hayli tutulmuş ve değişik kitaplarda da yer almıştır.
Marek Schwartz’ın yazdıklarının aksine, Ahmet Cemal Paşa’nın komutası altındaki 4’ncü Ordu, 21 Kasım 1916’dan itibaren Kudüs’ün savunulması işini ele almış, kutsal yapılar zarar görmeyecek kadar, şehrin ileriden savunulmasına karar verilerek mevziler, arazi dolaşılarak keşif ve tespit edilmişti. Saptanan mevzilerin ileri araziye son derece hâkim ve geniş çapta ateş alanı ve gözetleme olanağına sahip olmasına özen gösterilmişse de arazinin çok kesik olması, bazı kısımlarında derin uçurumlarla dik yamaçların çoğunluk teşkil etmesi yüzünden mevziden bir kısım hedeflerin görülememesi sakıncası önlenememişti.
Küdüs’ün Ahmet Cemal Paşa zamanında kaybedilmediğini; Yıldırım Orduları Komutanı Alman von Falkenhayn zamanında kaybedildiğini özellikle belirtmek isteriz.
Tüm bunlar bir yana, aslında biz Kudüs’ü savunacak asker bulamadığımız için kaybettik:
“Üç tabur, Ah Üç tabur! Nebi Samoil siperlerinde Kudüs için kan döken Türk askerlerine bu kadarcık yardım edemiyoruz. O yıl Galiçya topraklarında dövüşmek için yirmi bin lüzumsuz Türk bulmuştuk. Bir yığın Anadolu çocuğunu, yurdundan kopmuş, uzak Medine içinde, iskorpite ve çöle yediriyorduk. Bir sabah kumandanın [Ahmet Cemal Paşa] odasına girdiğim zaman, gözlerinin ağlamaktan yorulmuş olduğunu gördüm: Kudüs, İngilizlerin elinde idi. Oradaki son Türklerin nasıl kahramanca vuruştuklarını masanın üstünden aldığım şifreli telgraftan okudum. Kudüs’ü İsrailoğulları gibi bırakmadık; Türkler gibi bıraktık. Nebi Samoil üstünden Müslüman veya Hıristiyan mabedlerine doğru inenler, Türklerin son gününü hatırlayacaklardır. Karargâhın içinde: “Kudüs düştü!” sözü ölüm haberi gibi yayıldı. Daha şimdiden Beyrut’a, Şam’a, Haleb’e gözyaşlarımızı hazırlamak lâzımdı. Artık Anadolu’yu ve İstanbul’u düşünüyorduk. İmparatorluğa, onun bütün rüyalarına ve hayallerine, Allahaısmarladık!”
Türkler’in Küdüs’ü kaybetmesi gerek Hıristiyanlar gerekse Yahudiler arasında büyük bir çoşku ile karşılanmıştır. 1921 yılında Küdüs’e giden Amerikalı Dr. W.H.T. Squires hatıralarında, Amerikan Hastanesi’nde Türk yaralı askerlere bakan bir Katolik hemşirenin, Türklerin şehri terk ettiklerini duyunca Türk yaralıları tedaviyi bırakarak gözyaşları içinde tanrısına şükür duası ettiğini yazmaktadır.
İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy, yakın dostu Mithat Cemal Kuntay’a Kudüs’ün kaybedildiği haberini nasıl aldığını şu üzüntülü cümlelerle anlatmıştır:
“Sinirlerine dokunan bir mısra vardı: “Milletim nev'-i beşerdir, vatanım rûy-i zemin!” (İnsanlık milletimdir, yeryüzü vatanım) Bu mısrayı okuduğum gün acı acı gülerek;
-Sen de bu yalana inanıyor musun? Bir Avrupalının nev'-i beşerinde, rûy-i zemininde Türkler ve Müslümanlar dâhildir sanıyor musun? dedi. Sonra tuhaf bir şey anlattı:
-Umumî Harpte biz üç kişi Berlin'e gittiğimiz zaman Alman Hükümeti bize ne dedi bilir misin? Türklerle ittifak ettik diye Reichstag'ta Katolik mebuslar bağırıyorlar, Müslümanlar ve Türkler gibi vahşîlerle medenî Alman milleti nasıl birleşir? diyorlar. Makaleler yazınızda Türklerin ve Müslümanların da insan olduklarını bu adamlara karşı ispat edelim. dedi.
-Acayip! dedim.
-Bundan daha acayibi var! dedi; Yine, Umumî Harb’de Viyana'da idim; bir gece Viyana kiliselerinin çanları çalmaya başladı; otelin penceresinden baktım; caddede her elde bir mum, herkes haykırıyordu. Kendi kendime: “Müttefikimiz Viyanalılar galiba cephede bir muzafferiyet kazandılar.” dedim. Sokağa fırladım. Bir dükkâncıya:
-Bir zafer haberi mi var! dedim. Adam:
-Zafer de söz mü? dedi. İngilizler Müslümanlardan Kudüs'ü aldılar: İngiliz ordusu Allenby'nin kumandasında Kudüs'e girdi. Mukaddes şehir Hilâl’den kurtuldu, haça kavuştu.”
Ve Akif bunu anlattıktan sonra gözlerime dik dik baktı:
-Milletim nev'-i beşer, vatanım rüy-i zemin! Öyle mi? dedi. Sonra ilâve etti: Biz bu yalana inanırsak, ne milletimiz kalır, ne rûy-i zeminimiz! Avrupa'nın nev'-i beşerinde ben yoksam, benim nev'-i beşerimde de o yoktur.”
Mekke’nin düşmesinden sonra Kudüs’ün de düşmesi, müslümanların yaklaşık yedi yüz yıldan beri ellerinde bulunan bu iki mukaddes şehrin kaybı, hilâfet ve Osmanlı İmparatorluğu’nun itibarına İslâm âleminde hissedilir bir darbe indirmişti. Bu mağlubiyet nedeniyledir ki 1918 yılının Şubat ayı sonunda General von Falkenhayn da, Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığı’nı Müşir Liman von Sanders’e devretmiştir. Von Sanders’in enerjisi, çok büyük düşman üstünlüğüne rağmen Türk mevzilerini altı ay daha elde tutmuştur.
“Kudüs üzerinden Lût Gölü’ne inmeyen hiç kimse Şeria vâdisi’nin ne olduğunu tahmin edemez; orada toprak bile buharlaşır, saatlerce mesafede kısa dallı hurmalardan başka bir şey yoktur. Geniş muz yapraklarının altına girilmez. Taş kadar sert, sarmaşık gibi birbiri içine girmiş, toprağa ılık gölgesi kadar yakın duran şebbareler (Frenk inciri), ısının bir kısmını kendileri yayıyor gibi, insana nefret verir... Güneş batmıyor, tükeniyor gibi gurup eder ve gurup eden şey içi boşalmış, son keskin ateşini damlatmış bir daireden ibarettir. Kudüs şehrinden sonra bir düziye, alçalıp Şeria vâdisine inen çıplak, sarı tepeler, Şeria nehrinden sonra yükselip Gerek Sancağı’nı dalgalandıran kuru dağ kümeleri vardır. Peygamber İsa’nın yıkandığı Şeria, Filistin’in kuru, yavaş ve usandırıcı nehri ve şimdi vatanı savunan Türkler işte bu vâdinin içindedir. Lût Gölü o kadar cansız ki çöl içinde çöl zannedilir. Tenha çöllerde Türklerin harbini görmeyenler Türklerin kahraman olduğunu nasıl anlıya bilirler?... Burada her mevsime, her düşmana ve her iklime karşı harb eden bu cesur adamlar Herkül’ün on sınavını verdiler. Çölde düşman sabit bir şey değildir. Yönünü bulamamış bir rüzgar gibi şuradan buradan az veya çok, gece ve gündüz çıkıverir. Türkler teyakkuz, cesaret ve pervasız sükunlarıyla çöllerde bir demirden hat gibi durdu ve bütün taarruzları birer birer ve ekseriya süngülerle dağıttı.”
11 Aralık 1917 günü General Edmund Allenby önde olmak üzere, arkasında Fransız Müfrezesi Komutanı Albay de Piépape ve İtalyan Müfrezesi Komutanı Bersaglieri Yarbayı Francesco Paolo d'Agostio ile Yafa Kapısından Küdüs'e büyük bir merasimle girdiler. Bu kişilerden başka ABD, Fransa, İtalya askeri ateşeleri ve Fransız Yüksek Komiseri François George-Picot da kortejde yer almıştı.
Fransızlar ve İtalyanlar Kudüs’de ne arıyorlardı? Niçin gelmişlerdi? Bu sorunun cevabını bulmak için biraz geriye dönelim.
Osmanlı topraklarının paylaşılması planı 9-16 Mayıs 1916 da ihtilâf devletleri olan İngilizlerle Fransızlar arasında yapılan: “Sykes – Picot” anlaşması ile hazırlanmıştı. Bu plana göre; Irak bölgesi İngilizler, Suriye, Adana, Gaziantep ve dolayları Fransızlar tarafından işgal edilecekti. Bu anlaşma üzerine Fransızlar ilk adım olarak Filistin’e geldiler. 1915’de Fransızların bir kısım deniz ve kara güçleri Çanakkale’de bize karşı çarpışmıştı. Fakat Suriye ve lrak bölgelerinde Fransız kuvvetleri hiç yoktu. 30 Ekim 1918 de Mondros’ta imzalanan mütareke ile birlikte Fransız kuvvetleri Suriye ve Adana, Urfa Gaziantep bölgelerimize adeta bir sel gibi akmaya başladılar, aç kurtlar gibi güzel ve zengin topraklarımızı işgale başladılar. Bunların amacı parsa toplamaktan başka bir şey değildi.
Ya İtalyanlara ne demeli? İtalyanlar Filistin de ne arıyorlardı?
1911 de Osmanlı Türkleri karşısında Trablusgarb’da yakaladıkları hiç ummadıkları başarı nedeniyle şımaran İtalyanlar da Kudüs'teki ve Bethlehem'deki katolik kiliseleri ile olan tarihî ve dinî menfaatlerini ileri sürerek, Hıristiyanları korumak için geldiler. Aslında istedikleri yıkılan Osmanlı devleti topraklarından hisselerine bir parçanın düşmesini sağlamaktı. Nitekim; hizmetlerinin karşılığı olarak Sevr Antlaşması hükümleri sayesinde yurdumuzun Antalya Bölgesini işgal ettiler.
İtalyanlar Filistin’e sevk edilmek üzere Carabinieri ve Bersaglieri denilen iki askerî sınıfından bir müfreze kurdular ve müfrezeye “Distaccamento Italiano di Palestina”(Filistin İtalyan Müfrezesi) adı verildi. 108 asker ve 40 süvariden oluşan Carabinieri birliği 6 Mayıs 1917 günü Trablusgarb’ın Nables limanından vapurlara bindirildi. 10 Mayıs 1917 de Port Said limanına ulaştı. 346 kişilik Bersaglieri müfrezesi de Binbaşı Francesco D'Agostino komutasında 13 Mayıs 1917 de Trablusgarb’dan hareket etti. Ayrıca bir Cacciatori di Palestina (Filistin Avcı Bölüğü) Bölüğü ile de takviye edildiler. Kantara’da bir ay kalan müfreze hazırlıklarını tamamlayınca 13 Haziran 1917 de Rafa’ya yollandı, 48’nci Hint Tuğayı emrine girdi. Demiryolunu sabotajlara karşı korumak Müfrezeye verilen ilk görev oldu.
3’ncü Gazze Muharebesinden biraz önce İtalyan Müfrezesi General Watson komutasındaki seyyar mürettep gücü oluşturan 20’nci Hint Tugayına bağlı Fransızların 1st Régiment de Tirailleur Algérien (1’nci Cezayir Tüfekçi Alayı) emrine verildi.
3’üncü Gazze Muharebesinde bu Seyyar Mürettep Kuvvet İngilizlerin Atawineh olarak nitelendirdiği Resmelatavine (Resm el atavine) Sırtlarında görevlendirildi. Resmelatavine Sırtları 2’nci Gazze Muharebelerinde Kurmay Albay Refet (Tümgeneral Bele) komutasındaki 53’nci Piyade Tümenimiz tarafından savunuluyordu. Burada İngiliz ve Avusturalya Atlı Birlikleri ağır bir mağlubiyete uğratıldılar.
İtalyan Carabinieri ve Bersaglieri askerlerinden kurulu müfreze Mart ve Nisan 1917 de 3’ncü Gazze Muharebesine ve takip eden aylarda bir çok yerde zor ve başarılı muharebelere katılarak İngilizlere yardım ettiklerinden mükafat olarak Yafa Kapısı dışında şeref kıtası oluşturmalarına izin verilmiş ve Alenby’nin Kudüs’e girişini selamlamışlar, komutanları da kortejde yer almıştır.


stevebecker
Member
Posts: 1470
Joined: 01 Jul 2006, 04:04
Location: Australia

Re: Capture of jerusalem 1917

#3

Post by stevebecker » 14 Feb 2017, 23:23

Tosun,

Thank you, I passed it on.

Do you have the maps from the Turkish Offical history for this fighting?

Cheers

S.B

Tosun Saral
Member
Posts: 4085
Joined: 02 Nov 2005, 20:32
Location: Ankara/Turkey
Contact:

Re: Capture of jerusalem 1917

#4

Post by Tosun Saral » 15 Feb 2017, 11:13

My scanner is kaputt so that I photo the maps from Yıldırm (Gen. Hüseyin Hüsnü Emir Erkilet
situation on Nov 14th-30th an Dec1st 1917
Attachments
20170215_114707.jpg

Tosun Saral
Member
Posts: 4085
Joined: 02 Nov 2005, 20:32
Location: Ankara/Turkey
Contact:

Re: Capture of jerusalem 1917

#5

Post by Tosun Saral » 15 Feb 2017, 11:17

Yıldırım
The fortifications around Jerusalem
Attachments
20170215_114719.jpg

Tosun Saral
Member
Posts: 4085
Joined: 02 Nov 2005, 20:32
Location: Ankara/Turkey
Contact:

Re: Capture of jerusalem 1917

#6

Post by Tosun Saral » 15 Feb 2017, 11:20

Yıldırım
Situation on Dec 7th-9th 1917
Attachments
20170215_114734.jpg

Tosun Saral
Member
Posts: 4085
Joined: 02 Nov 2005, 20:32
Location: Ankara/Turkey
Contact:

Re: Capture of jerusalem 1917

#7

Post by Tosun Saral » 15 Feb 2017, 11:22

operations on Dec 25t-26th 1917
Attachments
20170215_114746.jpg

stevebecker
Member
Posts: 1470
Joined: 01 Jul 2006, 04:04
Location: Australia

Re: Capture of jerusalem 1917

#8

Post by stevebecker » 17 Feb 2017, 03:52

Tosun,

Thank you.

S.B

Tosun Saral
Member
Posts: 4085
Joined: 02 Nov 2005, 20:32
Location: Ankara/Turkey
Contact:

Re: Capture of jerusalem 1917

#9

Post by Tosun Saral » 15 Mar 2017, 09:29

My article How Jerusalem was lost published at Düşünce ve Tarih (Ideas and History) Nr 29, Feb.2017
Attachments
IMG_0001(1).jpg

BarKokhba
Member
Posts: 104
Joined: 28 Jan 2017, 03:11
Location: USA

Re: Capture of jerusalem 1917

#10

Post by BarKokhba » 16 Mar 2017, 03:48

Congratulations Tosun! Any chance somone can provide a translation into English? There are publications on WW1 that mighr be interested as well.

[email protected]
New member
Posts: 1
Joined: 31 May 2017, 16:21
Location: ISRAEL

Re: Capture of jerusalem 1917

#11

Post by [email protected] » 31 May 2017, 16:43

REGARDING TOSUN'S ARTICLE
IS IT POSSIBLE TO CONTACT YOU DIRECTLY.
I AM A CURATOR SEARCHING FOR MATERIALS REGARDING WW1 1917 IN JERUSALEM
AND YOU ARTICLE IS EXACTLY WHAT I AM LOOKING FOR

SHELLY

Tosun Saral
Member
Posts: 4085
Joined: 02 Nov 2005, 20:32
Location: Ankara/Turkey
Contact:

Re: Capture of jerusalem 1917

#12

Post by Tosun Saral » 02 Jun 2017, 07:46

Sure you may contact but I am afraid I dont have much materials.
[email protected]
cheers

Post Reply

Return to “The end of the Ottoman Empire 1908-1923”