Snow Storm At Gallipoli

Discussions on the final era of the Ottoman Empire, from the Young Turk Revolution of 1908 until the Treaty of Lausanne in 1923.
Post Reply
Tosun Saral
Member
Posts: 4079
Joined: 02 Nov 2005, 20:32
Location: Ankara/Turkey
Contact:

Snow Storm At Gallipoli

#1

Post by Tosun Saral » 10 Mar 2020, 10:41

My recent article only in turkish published at Düşünce ve Tarih Aylık Tarih Dergisi ( Ideas and History Montly History Magazine) dated Feb 2020, Nr 65,p.38,39, 40, 41
BRITISH UNDER SNOW AT GALLIPOLI
A DAY OF WHITE HELL FOR BRITISH NOV 29TH 1915

Düşünce ve Tarih Aylık Tarih Dergisi, Sayı: 65, Şubat 2020, s.38
Hazırlayan: İsmail Tosun Saral
Gelibolu’da Kar Altında İngilizler
Gelibolu’da Beyaz Cehennem Günü: 29 Kasım 1915

Gelibolu Harp Cephesinde Ekim ayı başında havalar birden bozdu. 11 Ekim 1915 günü cephede durmadan patlayan top seslerini semadan bardaktan boşanmış gibi yağan yağmurlar susturmuştu. Şarıl şarıl yağmur suları dere halinde her çukura, her zemine, akıyordu. Kısa zamanda siperler göl halini almıştı. Asker sırıl sıklam olmuştu. Harp cephesinde bulunan askerlerimiz zeminliklerde sinmişlerdi. Yer balçık halinde bir çamur deryası idi. Yatacak, oturacak yer, üst baş kalmamıştı. Asker selameti ayakta durmakla buluyordu. Cephane sandıkları, malzemeleri ıslanmış herkesi bir telaş almıştı. Bu sıkıntılı hayat iki gün devam etti.
22 Ekim 1915 günü hava yine yağmurlu, soğuk ve rüzgârlıydı. Soğuk askerin iliklerine işliyordu, siperler sel suları nedeniyle barınılamaz duruma gelmişti. Cephane bitmek üzereydi. Askere moral vermek, topçunun onları desteklediğini belirtmek için sadece gürültülü manevra mermileri atılıyordu. Birliği ihtiyata bulunan Yedek Subay Abidin Efendi’de (Ege) 26 Kasım 1915 tarihleri arasında günlüğüne şunları yazdı:
“Dışarıda şiddetli yağmur ve dolu yağıyor. Bizde çadırda kitap okumakla vakit geçiriyoruz.”
Siperlerde kulaktan kulağa Avusturya–Macaristan devletinin Gelibolu cephesine askerî yardım yapacağı söylentisi yayılıyordu. Anafartalar Grubu Kurmay Başkanı Binbaşı İzzettin Bey (Orgeneral Çalışlar) bile “Ah! Bir serbest yol bulunur da mühimmat gelirse inşallah bu karşımızdaki İngilizleri başımızdan tam olarak def edeceğiz.” diye düşünmekten kendini alamıyordu.
Aynı anlarda da siperde kar altında titreyen Başçavuş Emin Efendi de (Çöl) Avusturya-Macaristan’dan gelecek cephane, malzeme ve toplara ümit bağlayan askerlerdendi.
“Kar yağmıştı. Sol taraf sırtının kuzey yamacındaki siperlerde kalmıştı kar. Avusturya Macaristan ikilisi birleşik bir devletti. Adına Avusturya-Macaristan İmparatorluğu denirdi. Almanya ve Bulgaristan’la birlikte bizim Birinci Cihan Savaşı dostlarımızdandı Avusturya Prensini Sırplılar öldürünce Sırbistan ile arası açılmış, böylelikle de Tuna yolu kapanmıştı. Sonra Sırbistan işgal edilmiş ve Tuna yolu açılmıştı. Artık dostlarımız Almanya, Avusturya, Macaristan’dan silah, elbise gibi gereç gelecekti.”
Gerçekten de Sırbistan yolu açılınca müttefiklerimizle bağlantı sağlanmış, Alman askerî malzemesi Gelibolu cephesine ulaşmıştı. Cepheye sadece Alman askerî malzemesi ulaşmamış Avusturya Macaristan Ordusu tarafından gönderilen 9 Numaralı 24’lik Skoda Motorlu Havan ve 36 Numaralı 15’lik Skoda Obüs Bataryaları da gelmişti. Her iki Batarya ve soğuk, karlı havalar İngilizlerin başına çok dert açtı.
Bizim tarafın siperlerinde durum böyle iken düşman siperleri acaba nasıldı? Bu soruya cevabı İsviçre’de yayınlanan “Journal de Geneve” Gazetesi İngilizlerin Gelibolu’dan firarlarından kısa bir süre önce İngiliz ordugâhını gezen bir Fransız askerinin gördüklerini “İngiliz Siperlerinde Neler Gördüm.” başlığı altında veriyor.
“Bir ateşin başında sarıp sarmalamış bir Gurka oturuyordu. Soğuk ve keskin rüzgâr anlaşılan onu kötü bir şekilde etkilemişti. Sargılar ve örtülüler arasından iki parlak göz bakıyordu. Tam önünden geçerken kötü bir aksanla “Bon’n soir”(iyi akşamlar) dedi. Sesi bir yaban kuşunun çığlığı gibiydi. Korkarak acele ile oradan uzaklaştım.
Kampta, askerlerin çoğu yağmura karşı kendilerini korumak için çalışıyorlar. Dün, belki de korkunç kış fırtınalarının habercisi olan sıkı bir sağanak yaşadık. Bu nedenle kazma, kürekler siperlerde kum torbalarını doldurmak için bulunuyorlar. Dünkü yağışlar kamplarında ciddi derecede tahribata neden olmuş gibi görünüyor. Her yer küçük gölcüklerle dolmuş. Avcı siperlerinin çoğu Askerler uykuda iken sular altında kalmış. Gece askerler can havli ile kaçmışlar. Gölcüklerde mataralar, şapkalar, kap, kacak yüzüyor. Dumanı tütmeyen melankolik bir boru gölcüklerin birinde su yüzünde duruyor. Bu suya batmış sahra mutfağının bacasıdır. Ancak, İskoçlar çok üzgün görünmüyor. Bazıları uykusuz geçen gecenin yorgunluğunu çıkarmak için uyuyorlar. Bazıları ise balık tutar gibi çanak çömlek, süt şişeleri gibi siper içinde yüzen eşyayı topluyorlar.
Sıcak ve kuru bir iklimin hüküm sürdüğü bir kıtadan gelen Avusturalya Tümeni 1’nci Muhabere Bölüğü askerlerinden George Mann kar yağışından hiç memnun görülmüyordu. 8 Aralık 1915 günü ailesine yazdığı mektupta
“Soğuk, korkunç, asla hayatımda böyle bir şey yaşamamıştım. Çoğumuz karı ilk defa gördü. Ve bir daha kar görmezsem şahsen hiç üzülmeyeceğim. Şimdiye kadar kar konusunda hiç olumlu güzel bir kanaat edinmedim . Kurşunî bir gökyüzü ve kar, buz ve her yerin karla kaplı olması neşeli ve mutlu olmaya imkan vermiyor. Ve ayrıca tarif edilemez soğuk rüzgarlar. Siperlerde ve bunların dışında durum aynıdır. Islanıp iliğine kadar donduğunda, kuruma şansınız çok azdır. Burada çok az akar-yakıt var. Aşçılar bile yemek pişirmede zorlanıyorlar. Ateşi ağaç kökleri ile yakıyorlardı şimdi kar nedeniyle kökleri de bulamıyorlar. Meseleler düzelmiyor. Bununla birlikte, iyi giysi ve battaniye ile donatıldık. Elbette kışı bir şekilde geçireceğiz. ”
Avusturalya Piyadeleri 24’ncü Tabur’dan Robert Jubilee Harris de 2 Aralık 1916 günü ailesine yazdığı mektupta haşin iklimi ve Gelibolu yarımadasında yaşadıklarını anlattı. “Gerçek savaşın sıkıntılarını tüm dehşetleriyle şimdi yaşadım. Geçen [27 Kasım 1915] Cumartesi günü destek vermek için sipere girdik. Hava çok soğuktu ve gece saat 22'de nöbete giderken romatisma ağrılarımdan ötürü büyük sıkıntı çekiyordum. O an da hafif kar başladı. Çok az ıslanmış olarak bir sığınağa girdim. Orada soğuk ve berbat bir gece geçirdim. Ertesi sabah her yer karla kaplanmıştı. Aradan dört gün geçmesine rağmen bu mektubu yazdığım sırada bile her yer karla kaplı. Kar benim sığınağımın yerin içine bile girdi ve nemli battaniyeler, ıslak giysiler ve postallarla neler çekeceğimizi kolayca tahmin edebilirsiniz. Kuşkusuz, belirli koşullar altında karlı manzara çok hoş bir görüntüdür, ancak burada yaşadıklarımın tekrarlanmasını istemiyorum. Pazar sabahı istirahata alındık ve çamur ve kara bata çıka kampa geri döndük. Pazartesi sabahı yine siperlere gidecektik. Bizim takımımız siperlere girecek son takımdı. Sipere giden son takım olduğumuz için şanslı idik. Ağır bombardıman nedeniyle girerken yolda birkaç kez durdurulduk ve ağır kayıplar vermediğimiz için kendimizi şanslı sayıyoruz.”
Evet, gerçekten Er Harris çok şanslı idi. Ayrıca o Beyaz Cehennem Gününü yaşamış olan 24’ncü Tabur’dan Çavuş W. J. Harvey’de Avusturya-Macaristan topçularının açtığı ateş altında canını kurtarabilmiş şanslılardandı:
“29 Kasım saat 9’da 24’ncü Tabur 23’ncü Tabur’un mevziini devralacaktı. Nöbet değiştirme sürerken ağır bir düşman topçu bombardımanı başladı ve şiddetini arttırarak saat 11’e kadar sürdü. Bu sürede sanki Türkler ellerinde ne varsa üzerimize atıyorlardı. Zırh delen top mermileri yerde derin çukurlar açıyor, yeri havaya kaldırıyordu. Tam bir afetti. Düşman 12 inclik (30.5 cm) toplar kullanıyordu. İrtibat siperleri ve tüneller havaya uçmuş birçok malzeme ve asker toprak altında kalmıştı. Bütün mevzide bir kaos hakimdi. 1. bölümü tutan D Bölüğü ile 3. bölümü tutan B Bölüğü en çok zayiat verenler oldu. B Bölüğü’nün ön cephesi tamamen yok edildi. Teğmen Chris Fogarty ve Teğmen W.S. Finlay ile 11 astsubay ve 30 er kaybedilirken bir çok er de yaralandı.
24’ncü Tabur Binbaşı Charles Edye Manning’in taburu idi. Kanlı Sırt’ın kuzey yamaçlarında mevzilenmişti. 29 Kasım 1915 günü bombardımandan en çok etkilenen bu tabur oldu. Taburun ilk hattı olan Barber's Gallery’de mevzilenmiş olan askerler tamamen yok edildi. Binbaşı Manning de yaralandı. Bu bombardıman sonucunda yüz otuz asker kaybedildi. Er William Dyson Clydesdale, Er Frederick Stevens ölenler arasında idiler. 24’ncü Tabur B Bölüğünden Teğmen Horace Clowes Brinsmead ve Onbaşı Thomas Reginald Part şanslıydılar.
29’ncü Tümen Hizmet Birliğinden Binbaşı John Graham Gillam, 30 Kasım 1915 günü Anafartalar’da (Suvla) kar fırtınasından etkilenen askerlerin tahliyesini anlatıyor. “Uyandığımızda fırtınanın dindiğini gördük. Gökyüzünde tek bir bulutun olmadığı serin ve güzel bir gün. Aslında, güneş sıcak yakıyor. Müthiş bir kar fırtınasından yeni geçtiğimize inanmak zor. Kumsal, hızla devam etmekte olan tahliyeyi bekleyen donma vakalarıyla dolu. Askerler, kumsalın her yerinde, uzuvları sargılara dolanmış olarak yatıyorlar. Bir çok vaka ciddi. Maalesef çok azı uzuvlarını kaybetmeyecek.”
Viyana’da çıkan Neues Wiener Journal Gazetesi 7.1.1916 tarihli nüshasında İngiliz Morning Post Gazetesi’nde yayınlanan Gelibolu’daki soğuk ve dondurucu hava ile ilgili haberi “Kar Fırtınası. İklim İngilizlerin Düşmanı Oldu. Yıkılmış Dalgakıranlar, Su Dolu Siperler, Yağmur, Don, Kar Fırtınası, Donmuş Nöbetçiler” başlığı altında okuyucularına aktardı. “Kötü havalar Türklerin ilk müttefiki oldu. Büyük Britanya Seferi Kuvvetleri Çanakkale’de havalardan çektiği kadar Türklerden çekmedi. Hafif esen rüzgar birden bire korkunç bir tufana dönüştü. İçine kum doldurularak batırdığımız eski gemiler sayesinde Gökçeada’da, Suvla’da (Anafartalar), Seddülbahir’de (Helles) inşa ettiğimiz dalgakıranlar zarar gördü. Onları yeniden daha sağlam olarak inşa etmek zaman alacak. Hiddetli kasırga sadece denizden esmiyordu. Kasırga ayrıca yarımada da yerleşmiş askerlerimizi insanüstü çabalara zorluyordu. Yerleştirdiğimiz dört noktada görev yapan askerlerimizden bir çoğu el ayak donmaları nedeniyle tahliye edildiler. Anadolu’nun sert kışına alışık olan Türkler de, bizim kadar olmasa bile, bu alışılmamış hava durumundan acı çektiler. Çünkü Gelibolu Yarımadası üstünde esen fırtına şimdiye kadar görülmemiş şiddetteydi. Kötü hava on iki saat süren şiddetli yağmurla başladı. Kayalık yamaçlara veya toprak araziye kazılmış siperlere dolan su askerlerin kalçasına kadar yükseldi. Siperlere giden merdivenler de kelimenin tam anlamıyla bir şelale seline dönüşmüştü. Limandan malzeme getirmeye yarayan menfezler de suyla dolmuş fokur fokur kaynıyordu. Isınmak için ateş yakmak veya ateşi canlı tutmak imkânsızdı. Askerin yegâne yiyeceği olan bisküviler bile yağmur nedeniyle hiç de iştah acıcı olmayan bir yulaf lapasına dönüşmüştü. Tabii ki askerlerde iliklerine kadar ıslanmıştı. Sonra birden bire rüzgar kuzeyden esmeğe başladı. Rüzgarla birlikte don da geldi. Askerin kaputları hep dondu. Sonra soğuktan ve yorgunluktan bir çoğu derin bir uykuya daldılar. Hepsi yere çakılı demir çubuklar gibi buz kesildiler. Bir çok asker iradelerinin son gücünü kullanarak uykuya direndiler, bütün gece boyunca elde kürek, kazma ile çalışarak kendilerini sıcak tutular, uzuvlarının donmamasını sağladılar, canlarını kurtarabildiler. Dondan sonra korkunç bir kar fırtınası devreye girdi. Rüzgar kuzeyden esti ve yapılı bir adamın bile ona karşı ayaklarının üzerinde zorlukla tutunabildiği şiddet ve güçle patladı. Rüzgar suratları yakıyor, gözleri kör ediyordu. Bir General fırtınaya Anafartalar’daki Tuz Gölüne giderken yakalandığını, normal olarak rahatlıkla yarım saatte gittiği yere kar fırtınası altında bata çıka, iliklerine kadar donmuş olarak iki saatte zor gittiğini anlattı. Siper gözetleme deliklerinden etrafı izleyen gözcüler nöbet değiştirmeye gelenler tarafından ölü bulundular. Ölüler, tüfeği sıkıca kavramış olarak bir heykel gibi duruyorlardı. Yüzleri kum torbalarının gözetleme deliklerine düşmüştü. Son ana kadar görevlerini yerine getirdiler ve ölüm onları görev sırasında yakaladı. Kırım Savaşı’ndan bu yana muhtemelen hiçbir muharebe İngiliz birlikleri için Çanakkale Boğazı’nda askerlerimizin yaşadığı soğuk hava kadar dehşetli olmamıştır. Birliklerin çektiği acı ile ilgili korkunç ayrıntıları bir subay,”En cesur hayal gücü bile gerçeklerin ne olduğunu anlatamaz.” diyerek dile getirdi.”
İngilizler ayak donması nedeniyle Seddülbahir’de 138, Arıburnu’nda 414, Anafartalar’da 4243 telefat verdiler. 205 asker kaybettiler.
Alman ve Avusturya-Macaristan ordularının Sırbistan’ı yenmesi ve Bulgaristan’ın ittifaka katılması sonucu Balkan Yolu’nun açılmasıyla beraber Çanakkale’yi savunan Türk Ordusu’na askeri malzeme yardımının gelmeye başlaması düşmanın gözünü yıldırmış ve bir taarruz neticesinde zor bir duruma düşeceklerini anladıklarından tası tarağı toplayıp işgal ettiği yerleri asıl sahibine terk ederek arkalarına baka baka çekip gitmişlerdir.
KAYNAKÇA
İhtiyat Zabiti Münim Mustafa, Cepheden Cepheye, Çanakkale ve Kanal Seferi Hatıraları, 1940
Avusturya-Macaristan Ordusu’nun İstanbul’da bulunan temsilciliğinde görevli Kurmay Yarbay Walter Adam, Der Weltkampf um Ehre und Recht, 5nci Band, 23 ncü Kapital, Verlag von Johann Ambrosius Barth in Leipzig, 1919 und Walter de Gruyter & Co. in Berlin, 1933.
Abidin Ege (1893-1962), Çanakkale, Irak ve İran Cephelerinden Harb Günlükleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2001, s.114, 185, 192 ve 195.
Orgeneral İzzettin Çalışlar’ın Not Defterinden On Yıllık Savaşın, İzzettin Çalışlar ve İsmet Görgülü (Haz.), Güncel Yayıncılık, İstanbul, 2007, s.154.
Emin Çöl, Çanakkale-Sina Savaşları, Özel Basım, Ankara, 1977, s.60.
Arbeiterwille. 1.1. 1916, s.11,12, “Wie es bei den Engländern auf Gallipoli aussah”
Eskiden yurdumuzda ahşap devlet daireleri girişlerinde yangına karlı bir tedbir olarak uzun sopalı ve kırmızı renkli kazmalar, kürekler ve içi kum dolu kovalar bulunurdu
'Tweed Daily' (Murwillumbah, New South Wales), 15th February 1916.

'Evelyn Observer and Bourke East Record' (Victoria), 3rd March 1916.

İngilizler 30.5’luk Skoda topların geldiğini zannediyorlardı. Halbuki gelen topların çapı24’lük ve 15’likdi.
Gillam, John Graham, Major, “Gallipoli Diary,” p. 280, George Allen & Unwin Ltd. (London) 1918.
Neues Wiener Journal,7.1.1916,s.6,”Im Schneesturm an den Dardanellen.Das Wetter als Feind der Engländer. Die zerstörten Wellenbrecher. Ueberschwemmte Schützengräben. Regen, Frost, Schneesturm. Erfrorene Posten.

Gökşen Özden, Arıburnu’nda Acımasız Bir Asker : Kış, Anafarta, 2019 Kış sayısı
A Popular History of the Great War: Volume II, Extention of the Struggle: 1915, Sir J. A. Hammerton (Ed.), s. 494 ve 495. Gelibolu’nun Tahliyesi başlıklı 27. Bölüm’den
Mülazım Mehmet Sinan, Harb Hatıralarım, Çanakkale-Irak-Kafkas Cephesi, Hasan Babacan, Servet Avşar ve Muharren Bayar (Haz.), Vadi Yayınları, 2006 s.43.
Attachments
87358869_10157207759742736_8897778408755298304_o.jpg

User avatar
Max
Member
Posts: 2632
Joined: 16 Mar 2002, 15:08
Location: Melbourne, Australia

Re: Snow Storm At Gallipoli

#2

Post by Max » 10 Mar 2020, 12:21

Greetings from the Wide Brown.


stevebecker
Member
Posts: 1468
Joined: 01 Jul 2006, 04:04
Location: Australia

Re: Snow Storm At Gallipoli

#3

Post by stevebecker » 19 Jun 2020, 00:32

Mate,

I did notice this in the Offical History page 404;

The rain that started in the afternoon increased in density after dark. The terrible floods
caused by the continuous showers filled the trenches and shelters with water immediately,
and led to casualties which caused deep distress. All the trenches on the Little Anafarta plain
and on both sides of Azmak, in particular, were under water, the shelters collapsed and a
number of troops drowned in floods. The majority of troops had to leave the trenches and
climb up to higher places.
The same situation affected the British, too. Both sides engaged in an effort to save
themselves in this common disaster, and ceased fire. It was akin to their being an armistice
agreement. Many commodities, weapons, and tools were covered by water and sand, some
of them being carried away by flood. The Turkish troops, many of whom did not have coats
and were dressed in summer uniforms, were soaked through to their underwear.
On November 27, the wind turned to a very cold north easterly as Turkish troops on the
plains were changed with reserve units. Then, on the night of November 27/28, a severe
snow storm hit. This snow storm continued relentlessly until the evening of November 28,
1915. The temperature dropped to 10 Degrees Celsius below zero. The same damning cold
persevered throughout November 29, 1915. Thousands of Turkish soldiers who had been
drenched and then had to face the bitter cold fell sick and had to be retired. There were also
instances of men freezing to death.

The details of casulties caused by this disaster are shown below:

Casualty Chart

From the Anafartas Group Drowned Frozen Lost Total
From the 11th Division 2 17 - 19
From the 12th Division 37 165 147 349
From the 9th Division 9 37 86 132
From the 6th Division 5 29 22 56
Total 53 248 255 556

Cheers

S.B

Post Reply

Return to “The end of the Ottoman Empire 1908-1923”